
AB'de Türkçe'nin dil olarak öğrenimiyle ilgili uygulamalar
Kültürümüzün vazgeçilmez ögesi anadilimiz Türkçe'nin öğrenimiyle ilgili Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamaları ve bu konuda neler yapılması gerektiğini anlatan Doğan Günay,şunları söyledi:
Bu tür toplantılarda genelde Türkçenin yozlaştığından, başka dillerin etkisinde kaldığından, dilimize giren yabancı sözcüklerin çokluğundan söz edilir. Dilimizdeki biçimbirim, sözcükbirim, sözdizim ya da anlamsal alandaki değişmelerden, isterseniz bozulma da diyebilirsiniz, söz etmek neredeyse gelenekselleşmiştir. Herkes, günlük yaşamda karşılaştığı farklı türden yanlışlıkları bir araya getirip, dilimizin ne denli bozulduğunu ayrıntılı olarak ortaya koyar.
Ancak önemli olan kişilerin konuşurken kullandıkları yabancı kelimelerden çok dilin kendi yapısının bozulup boyulmadığına dikkat etmek gerektiğini belirtti.
Daha sonra Prof.Dr. Doğan konuşmasında "Türkçe'nin anadil olarak dünya üzerinde en fazla konuşulan on dilden biri olduğunu, bunun yanında yapısı ve işleyişi bakımından çok düzgün ve ünlğler bakımından en zengin dünya dillerinden biri" olduğunu söyledi.
Türkçenin hak ettiği değeri kazanması için yapılması gereken önerilerini şöyle sıraladı:
1. "Nasıl İspanyol, İtalyan, İngiliz ya da Fransız dilleri dünyanın her yanında ilgili ülkelerce öğretilmeye çalışılıyorsa, bunun için ilgili ülkeler eline geçen fırsatları değerlendirip her yerde kültür merkezleri (Amerikan, İngiliz, İtalyan, Arap, Rus, Fransız vb.) ya da enstitüler (Goethe, Cervantes) açıyorsa, Türkçe için de Türkiye aynı yolu izlemek zorundadır."
2. "Yukarıdaki Türk kültür merkezlerine ya da dünyanın başka yerlerinde okutulacak Türkçe dersleri için Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi bölümleri bir an önce açılmalıdır."
3. "Türk dili ve kültürünü yurt dışında tanıtma konusunda, başka ülkelere Türkçe eğitim veren üniversitelerin de açılması düşünülmelidir. Türk Üniversitelerinden kendisine güvenen, yeterli alt yapısı olan Avrupa'nın değişik ülkelerinde (Almanya, Arnavutluk, Fransa, İngiltere) kampüsler açmalıdır."
4. "Türk kültürünün önemli kaynaklarını kütüphanelerde hapsetmeyi ya da önemli bir mimari yapının kapısına kilit vurarak korumayı sonlandırmak gerekiyor. Günümüzde çocuklar üzerinde karşı konulamaz bir etkisi olan çizgi filmler konusunda Türk kültüründen yararlanmak doğru olur. Daha iyileri Türk söylencelerinden, Dede Korkut anlatılarından, Nasrettin Hoca fıkralarından, Keloğlan masallarından, Türk destanlarından yapılabilir."
5. "Kendi ülkelerinde okunurluk oranı yüksek olan yazar ve gazetecilerin kısa ve uzun süreli ülkemize davet edilmesi de hem dilimiz hem de kültürümüz için önemli bir etkinliktir. Kültür bakanlığı Avrupa'da ve belki dünyanın değişik ülkelerinde tanınmış yazarları, şairleri, eleştirmenleri, gazete yazarlarını ve turizm konusunda kendi toplumuna yön verebilen yazanları ülkemizde ağırlamalıdır. Bu konaklama belki bir yıl sürmelidir. Gelen kişiye her türlü temel olanaklar sağlanmalıdır."
Yoğun ilgiyle takip edilen konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
"Türkçeyi var olduğu durumda, sığ bir alanda korumaya çalışmak yerine; zenginleştirerek, konuşma alanını genişleterek, hiç Türkçe bilmeyenlere de Türkçe öğreterek korumak daha doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Bir anlamda dilimizi dünya gündemine taşıyarak, varolan ya da olabilecek sorunlara birlikte çözüm getirmek daha sağlıklı görünmektedir. Türkçe'nin zenginleştirilmesi de; bilimden sanata, felsefeden uygulayıma (teknolojiye) kadar her alanda Türkçe'yi kullanmaktan geçer."